Cemil Meric

http://groups.yahoo.com/group/CemilMeric

Thursday, July 28, 2005

ÜSTADA MEKTUP

Rüyasının peşine düşen Santiago, aradığı hazinenin yanı başında olduğunu nerden bilebilirdi? Evinden ayrılmasa, hayallerini süsleyen mücevherlerin yerini öğrenemezdi elbette. Gurbete seni tanımak için mi çıktım, diye düşünürüm bu nedenle hep. Ülkemden ayrılırken "İstanbul?a fetih ümitleri ile giden delikanlı"dan farkım yoktu. Evet ama, neyi arıyordum, neyi bulacaktım, biliyor muydum?

İnsan bir plan yaparken kaderin de bir planı olduğunu unutur, demiş Dostoyevski.. İki plan arasındakı uyuşmazlıktır belki de hayal kırıklığı dediğimiz. Gurbete çıkan delikanlı da yalnızlıktan başka bir şey bulamamıştı. Yani boşluktaydı. İşte, o sıralar seninle karşılaştı. Anladı ki, eksikliğini duyduğu, hayatı boyunca aradığı sendin.. Ama bunun hiç mi hiç farkında değildi.

Jurnal ile başlayan bir aşktı benimkisi. Jurnal ile başlayan ve hiç bitmeyen. Hiçbir yazardan, hiçbir eserden almadığım lezzet vardı kelimelerinde. Düşünüp ifade edemediğim, hissedip söyleyemediğim bir çok şeyi cümlelerinde bulmuştum. Ve ister istemez, gönüle işleyen üslubuna meftun olmuştum.

Dilin farklıydı, kokun bambaşka. Kalpten çıkanlar kalplere ulaşırmış. Gönlünle yoğurduğun kelimeler de direk yüreğime saplanıyordu. Kelimelerin birer kanattı, Olemp'ten Himalaya'lara uçuran.. Kelimelerin birer kırbaçtı, şuuru her an kamçılayan.. Seven bir gönlün nağmeleriydi onlar. Sen kelimeydin. Kelime, sen..

"Bunları senin için yazıyorum, Meçhul Dost" derken bana sesleniyordun. Dalgalara benim için fırlatmıştın kafandaki bütün ışığı doldurduğun şişeyi. Sevgiye ve düşünceye davet ettiğin bendim. Bu daveti beklemiştim hep, nasıl icap etmezdim? Uzanan eline sımsıkı sarıldım. Küçük bir oda, bir kaç parça eşya ve yalnızlıkla sınırlı dünyam, dostluğunla sonsuzlaştı. Kaç kere seninle sabahladım, kaç gece ateşinle yandım. Sensiz geçen günlerimi telafi etmek istercesine seninle yaşadım, seni yaşadım.. Sonu aydınlık olan bu girdaba kendimi seve seve biraktım. Senin girdabına..

İki duygu hemen sarar seninle ilk karşılaşanı: Sevinç ve üzüntü. Seni tanımanın sevinci ve sensiz gecen zamanın üzüntüsü.. Akıl ile gönülü, biçim ve muhtevada birleştiren üslubun, bize sürekli bir gerçegi hatırlatıyordu; Batı karşısında yaşadığımız aşağılık kompleksinin ne kadar yersiz olduğunu, onlarınkinden çok daha insani bir medeniyeti kurmuş ve yaşatmış olduğumuzu. Ne güzel bir sesti bu, insana güven veriyordu. Hem Batı'yı, hem de Doğu'yu iyi tanımasan, bu kadar etkili olmazdı sözlerin. Sonra, kullandığın Türkçe.. İyice yetersiz olduğuna inanmaya başladığımız dilimizi, sen olmasan kim sevdirecekti bu nesile? Hemen ardından gelen pişmanlık: Neden tanımamıştım seni bu zamana kadar? Hazineler neden saklanır? Belki de, kıymetleri gerçekten bilinsin, diye..

Dostların için inşaa ettiğin sarayın içinde dolaşmak, o havayı solumak, saadetlerin en büyüğü.. Bir giren, bir daha asla çıkmak istemiyor. Dostlarına yaptığın bir kötülük belki de bu: Seni okuyan, başkasını okumaktan eskisi gibi zevk alamıyor. Nasıl ki, bir aşık hep maşuğundan söz etmek ister, öyle de dostların her yerde senden bahsetmek istiyorlar. Bunun içindir ki, tek ortak noktaları, kitaplarını okumak olan insanlar, yıllardır beraber yasamışçasına kaynaşıyor, anlaşıyorlar. Şimdi, zıt kutupların buluştuğu noktasın. Bu ülkeye yaptığın en büyük iyilik bu desem, mübalağa etmiş olur muyum? Sanmıyorum.

Hergün başucumdaki eserlerini, masamdaki ismini, duvarımdaki resmini gördükçe, kendime, seni neden bu kadar çok sevdim, diye soruyorum. Hiçbir ortak noktamız yoktu. Ne anlaşılmayan bir kafaydım, ne kendini irfana adamış mütecessis biri. Yalnızlığım da mekan ile sınırlıydı, aynı ruhları paylaştığım insanlardan ayrılıktı sadece. Sevdim, çünkü benim için okumuş, benim icin düşünmüş, benim için yazmıştın. Gözlerinin nurunu vererek yolumu aydınlatmıştın. Sen, Türk irfanına doğan bir güneşsin. Allah'ın, yıllardır boşlukta yaşayan bu millete mukaddes bir hediyesisin.

Bilmem, adresi olmayan mektuplar yazarken böyle bir karşılık alacağını ummuş muydun? Bu satırlar, sana yazılanlar içinde belki en değersizidirler. Ama şunu bilmeni isterim ki, şu an konuşan yalnızca kalbim. Kalbim, yani tüm samimiyetim. Senden son bir isteğim var: Listenin en sonunda olsa bile, "Yaz beni de defter-i uşşaka.."

Ben...

Mevlüt Kayar